Birini seversiniz hiç
ummadığınız anda ummadığınız bir şekilde. Hiç öyle bir niyetiniz yokken hem de…
İçinize işler huyu, suyu, davranışı. Hayatınıza, sonunu hiç düşünmeden alırsınız.
Hiç bitmeyecek, aksine hep çoğalarak artacak bir sevgi yaşayacağınız umuduyla…
Onu nasıl sevdiğinizi, nesini sevdiğinizi düşünürsünüz. Belki hayattan aldığı
yaralar, o yaralarla başa çıkma şekli, gücü, ruhu- ruhunun içindeki o masum
çocuğu görürsünüz ya bir an, nasıl seversiniz o zaman… Belki de kendine olan
güvenidir sizin başınızı döndüren. Kendinden emin adamlar ne hissediyorsa onu
söylerler çünkü, yalana ihtiyaçları yoktur onların. Kendinden emin adamlar sizi
aldatmazlar çünkü, hislerinin ihanete dönüşeceğinizi sezdiği zaman koparırlar
bütün o sevgiyle olan bağları, dürüstçe dile getirirler içindekileri.
Karşısındakini aptal yerine koymaz kendinden emin adamlar. Kendini seven kişi
karşısındakini de güzel sever diye düşünürüz içten içe.
Zor olan güzeldir, evet. Ama
kim demiş ki size kolay olduğunuzu. Kimseyi hayatınıza zaman doldursun diye
almadınız ki siz. Kimsenin sizin zaaflarınızı kullanmasına izin vermediniz ki.
Kendinizi seviyorsunuz ve kendini seven birini istiyorsunuz özünde. Hepsi bu…
Bazen özlüyorsunuz o
adamı, hatta yanınızdayken bile. İstiyorsunuz ki sarsın sizi kollarıyla sardığı
gibi duyguları da. İstiyorsunuz ki gözleriniz birbirine değdiğinde ışıldasın
ruhu da. İstiyorsunuz ki duramasın sizsiz, görmek için, kollarıyla tekrar
tekrar sarmak için bir çocuk gibi istekli olsun. İstiyorsunuz ki –“seninle
nereye istersen gelirim” diyebilsin. İstiyorsunuz ki apansız çıksın karşınıza,
-“özledim” diye sarsın sizi, çeksin kokunuzu taaa içine, doyamasın, hiç
doyamasın. Ama ya o sizi, sizin onu özlediğiniz kadar özlemiyor, sizin onu
sevdiğiniz kadar sevmiyorsa ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder