27 Ağustos 2012 Pazartesi

Çocukluğum....

Çocukluğum büyük boşluklar ve sevgisizlikler içinde geçti... Anne ve babamı pek hatırlamıyorum o döneme ait. Hayat telaşındaydılar belki evet, bize bir gelecek hazırlamak için belki de. Ama kişiliğimin gelişeceği, ruhumun güzelliklerle dolacağı o verimli dönemim daha ekilmeden nadasa bırakılmış toprak gibi ıssız kaldı. 
Issız kaldım ben, sessiz kaldım. Oyun oynamayı pek sevmeyen, çoğunlukla tek başına oynayan minik bir kız çocuğu. O eski teybe sesini kaydeden, evdeki kavga gürültüyü anlatan, kendi kendine müzik dinleyip, düşünen bir çocuk. Her sabah annesiyle işe gitme hevesinde kendince hazırlanan; daha sonrada hunharca o ortamdan uzaklaştırılarak annesinin- babasının ondan kaçtığı korkusu yaşatılan kız çocuğu. Anneanne ile babaanne ile büyüyen, ama muhtaç olduklarını doya doya göremeyen ben.

Evet kişiliğimde belki büyük yaralar açtı farkında olmadan - ki ilk sinyallerini 5 yaşında geceleri altıma kaçırarak vermişim yine de. Daha o yaşımda psikiyatra götürülebilmişim. Sonuç; anne-baba özlemi.

Aslında şimdi daha fazla belli ediyor ruhumdaki çatlakları, içinden özgüvensizlik akıyor, cesaretsizlik akıyor, kaybetme korkusu akıyor. Ne kadar kendi kendimi, kendi gözlemlerimle geliştirsem de; bunu bu şartlar altında fazlasıyla iyi yapmış olsam da derinlerde bir yerde, bugünkü kararlarımı bile etkileyen eksikliklerim var.

Üzülüyorum ailem beni tanımıyor, üzülüyorum beni tanımaya çalışmıyor. Çocuk yetiştirmek bu olmamalı. Yaptık, bir şekilde büyür kendini kurtarır denmemeli. O çocuk bu dünyada kimseden görmeyi arzulamadığı şeyi sizden görmek istiyor. Sevilmek, desteklenmek, değer verilmek.

Oysa; sürekli eleştirilmek, sürekli ezmeye çalışılmak, sürekli huzursuz edilmek var.... Ama biliyorum beni tanısanız çok severdiniz, keşke çalışsaydınız....